• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pages/Ders-Akademi/1405878436342260

Üyelik Girişi

Öğrencilere Tavsiyeler

                                                         ÖĞRENCİLERE BİR MESAJ

Geçenlerde sevdiğim bir öğrenci yüksek lisans programından atıldı. Bu tür durumları engellemek için esnek bir program geliştirilmiş olduğundan, özellikle bizim programımızda bu, nispeten nadir görülür. Ama bu durum, çok başarılı öğrencileri diğerlerinden ayıran şeyin tam olarak ne olduğunu düşünmeme neden oldu. Hepimiz, bazı öğrencilerin ve genç profesyonellerin çok başarılı olacaklarını, fakat onlar kadar parlak olan diğerlerinin o kadar başarılı olamayacaklarını fark ederiz. Bu neden böyle oluyor? Neleri farklı yapıyorlar? Başlamadan önce, başarının göreceli ve çok boyutlu bir kavram olduğunu itiraf etmeliyim. Çoğumuz işkoliğiz ve başarıyı çok dar anlamıyla, arkadaş olarak başarılı, hayattan keyif almakta başarılı, kişisel gelişimde başarılı olarak tanımlıyoruz. Programdan atılan öğrencilerin, kendilerini başka alanlarda başarıya götürecek ilham perilerini dinlediklerinden gizli gizli şüpheleniyorum. Neyse, bu kısa yazının amacı, bilim eğitiminde başarılı olan öğrencilerin çalışma alışkanlıklarının ve genel olarak hedeflere yaklaşımlarının aktarılmasıyla sınırlıdır. Düşüncelerimi, başarıya ilişkin “on üç kural” olarak berraklaştırmaya çalıştım. Bunların hiçbiri kesin değil: kişisel olarak ben, bu kuralların birini ya da daha fazlasını her gün ihlal ediyorum. Ama kurallara uyduğumda, uymadığım zamanlara nazaran, işlerin çok daha iyi gittiğini fark ettim. Aynı zamanda, öğrencilerin bu kurallardan ne kadar fazlasına uyarlarsa, başarılarının da o kadar arttığını fark ettim.

Kural 1. Sadece Sonucu Değil, Süreci de Önemseyin

Çok azımız birden bire başarılı olmuşuzdur. Çoğunlukla küçük parçalar tırtıklarız ve parçalar teker teker yerlerine yerleşirler. Becerilerin ve bilgilerin, beklenmedik şekillerde birleşmeleri gibi, küçük gibi görünen şeyler sonunda çok önemli olabilirler. Hangi davranışlarımızın, belirli bir zamanda kariyerimize ne gibi katkılar sağlayacağını yordamak mümkün değildir. Bu, bir sorun yaratır. Eğer başarı, bir sonuç olarak çok önemliyse, genellikle bizi o başarıya ulaştıracak olan süreci önemsemeyiz. Mesela bir hocanın, “ilgisiz” bir entellektüel alanla ilgili ilginç bir konu ortaya attığını düşünelim. Eğer öğrenci, daha çok elde edeceği sonuca odaklanan bir öğrenciyse, entellektüel olarak kendini konuya kapatma eğiliminde olacağı için, bu konuda daha sonra önemli olabilecek bazı şeyleri öğrenme fırsatını kaçırmış olacaktır. Başarılı öğrencilerde, bu gibi durumlara açık olmalarından ve genel olarak işi önemseme eğilimlerinin bir sonucu olarak, nitelikteki tutarlılıktan kaynaklanan bir zenginlik gözlenir. Başarılı profesyonellerin çoğu, alanla ilgili geniş bir yelpazedeki konuları önemserler ve görevin taşıdığı değeri vurgularlar. Her zaman sonuca doğru ilerlerler ama sürecin değerini unutmazlar. Bunun için tercih ettiğim bir kelime var: Oyun. Bu kelimeyi, görevi önemsiz göstermek için kullanmıyorum. Bunu, davranışı sürdüren ve kalitesinin yüksek tutulmasını sağlayan sonuçların kaynağına işaret etmek için kullanıyorum. Bir gazete tartışma grubuna gitmenin, bir toplantıya katılmanın ya da araştırma yapmanın en geçerli nedeni, oyunu profesyonel olarak oynamaktır. “En iyi” yol budur, çünkü kalite sürecine bir oyuncu gibi katılım genellikle hemen mümkün olabilir. Bu faaliyetlerin somut sonuçları (örneğin iş, para, prestij, övgü) elde edildiğinde, eğer elde edilirse, küçük, ince ve gecikmiş olabilir. Eğer faaliyetlerinizi sürdürmek için bu sonuçlara güvenecek olursanız, yaptıklarınızdan vazgeçmeniz işten bile değildir. Jay Gould, kişinin entellektüel oyunu ciddiye almasının sonucunda ne olacağına ilişkin iyi bir örnektir. Evet, o bir paleontolojisttir. Ama aynı zamanda kendisi, psikoloji, beyzbol, mimari ve aydınlanma çağının insanlar için anlamıyla ilgili çok güzel yazılar da yazmıştır. Onun akademik oyundan çok keyif aldığı açıktır. Bütün oyunlarda olduğu gibi, kurallara uyar; yani delillerini bilir. Çalıştığım en iyi öğrenciler, sabah 3’e kadar bir yerel grup için hazırladıkları sunumu düzeltmeye çalışan ya da benzeri şeyler yapan insanlardı. Olayı genel olarak değerlendirirseniz, aslında yaptıkları iş çok da önemli değildi ama onlar, o görevin kendisini önemli görüyorlardı. Asıl önemli olan nokta, aynı özeni komik bir şiir yazarken de, bilim felsefesinin pek de önemli olmayan bir konusunu tartışırken de göstermeleridir. Stephen Jay Gould’un da böyle bir öğrenci olduğunu tahmin ediyorum.

Kural 2. Konuşun ve Yazın

Bunu Çokça Yapın Bilim, sözel bir iştir. Başarılı bilim adamları konuşmalı, yazmalı, ikna etmeli ve tartışmalıdır. Profesyonel sözel davranışta beceri kazanmanın tek yolu onu uygulamaktır. Sınıfta konuşun. Sohbetlerde konuşun. Koridorlarda konuşun. Dinleyin ve cevap verin. Varsayımlarda bulunun ve düşünün. Tartışın. Düşünceleri paylaşın. Eğer söyleyecek bir şeyiniz olduğunu düşünüyorsanız, söyleyin. Söyleyeceğinizin söylemeye değip değmeyeceğinden emin değilseniz bile söyleyin. Kronik korku dolu sessizlik, genç bir bilim adamının en kötü düşmanıdır ve bu, şaşırtıcı derecede yaygındır. Bölümümüze aldığımız olağan üstü parlak öğrencilerimizin en az yarısı sınıfta çok nadir konuşurlar ve bu, eğer devam ederse, feci şeylerin habercisidir. Bazen düşünme sessizliğinin iyi birşey olduğu tabii ki doğrudur. Ne zaman dinlenmesi gerektiğini ve ne zaman konuşulması gerektiğini ayırdetmeniz gerekir. Ama doğrusu bir gevezeyi susturmak, bir dilsizi konuşturmaktan çok daha kolay olduğundan, ayırdetmeyi öğrenmeye, bu skalanın geveze ucundan başlanırsa daha kolay olacaktır. Aynı şey yazıda da geçerlidir. Kolayca yazabilmek deneyimlerle gerçekleşir. Ama öğrencilerin çoğu bu “deneyimlerin” okumayı, düşünmeyi, taslak çıkarmayı ya da planlamayı içermesi gerektiğini düşünüyorlarmış gibi görünüyor. Onlar da önemli ama profesyonel yazına hakim olabilmek için yazmak gerekir. Kelimeleri kağıda geçirmeniz ve onları da başkalarına sunmanız gerekir. Bunu yapmanın birçok yolu var. Mesela sınıf ödevi olarak birşey yazarken, onu yayınlayacakmışsınız gibi yazın ve sonra da yayınlamaya çalışın.

Kural 3. Kolaylıkla Evet Deyin ve Yapın

Kariyerinizin başındayken kendinizi değişik şeylere maruz bırakın. Repertuarınızı genişletin. Biri iyi bir projeden bahsedince “haydi yapalım” deyin. Eğer biri bir proje için sizden yardım isterse evet deyin. Sonra da yardım edin. Sizden beklenenden fazlasını yapın. Eğer sizden bir bilgisayar programı geliştirmeniz bekleniyorsa, bunu sonraki hafta yerine hemen ertesi gün hazırlayın ve programa değişik sesler de ekleyin. Eğer sizden laboratuvarı düzenlemeniz istendiyse, bunu ayrıntılı ve itinalı bir şekilde yapın.

Kural 4. Başkalarıyla Çalışın Ve Kolayca Paylaşın

Başkalarından çok şey öğrenebilirsiniz. Sizin ilerlemenize yardımcı olurlar ve size yeni şeyler öğretirler. Yani işbirliği yapın. Takımlar oluşturun. Bir ağ kurun. Talep ettiğinizden daha fazlasını verin. İşbirliğini engelleyen şey, katacağınız hiç birşeyin olmadığını düşünmeniz ya da (daha kötüsü) başkasının sizden daha kazançlı olacağını düşünmenizdir. Başkasının daha kazançlı olması mümkündür ama bunun engellenmesinin hedeflenmesi işbirliğini öldürür. Yazar adlarının sıralanması konusunu zamanı gelince düşünün ve zamanı gelince de bu konuda rahat olun. Olaya geniş bir perspektiften bakacak olursanız, ikinci yazar yerine üçüncü yazar olmanız fazla birşey fark ettirmez. Benzer bir şekilde, eğer başkaları sizin düşüncelerinizi kullanacak olursa, başkalarının size öğrettiklerinden faydalanabilirseniz, o düşünceyi ürettiğiniz gibi bir sürü başka düşünce de üretirsiniz.

Kural 5. Sözlerinizi Tutun

Bu en önemli kuraldır. Bu kural, başarılı öğrenciyi başarısız öğrenciden en iyi ayıran kuraldır; ama, kuralı uygulayana kadar değeri anlaşılmaz. Bu nedenle verdiğiniz sözü tutmanın mutlaka bir yolunu bulun. Bir program hazırlayın, ölüm-kalım meselesi yapın, büyükannenizin fidyesi olarak düşünün. Yapın. Tabii ki kimse her zaman verdiği sözü tutmaz. Tamam, o zaman, tutmadığınızda geri dönün ve kesinlikle tutun. Ben hemen hemen her gün bunu ihlal ediyorum ama yine de sözümü tutmak için bir savaş veriyorum.

Kural 6. Köpekler Bile Hiç Kendi Yataklarına İşemezler

Bir anlamda, başarının sonucu esas olarak sosyaldir: İnsanlar sizinle ve çalışmalarınızla ilgili olumlu şeyler düşünürler. Ama hepimiz başarısızlıktan korkarız. Öğrencilerin omuzlarında, bağımlılık ve bir dereceye kadar güç sahibi olmamayla karışık fazladan bir yük vardır. Alaycı olma, eleştirme, paranoya, dedikodu ve bunun gibi şeyler, bu korku ve yükle başa çıkmada berbat yollardır. Mesela öğrenciler, kendi aralarında programları veya hocaları ile ilgili şikayetçi olurlar. Ama birşeyler yapılabilecek ortamlarda bu şikayetlerini açıkça dile getirmezler. Hepiniz, işlerin kötü gittiği, kimsenin bu standartları karşılayamayacağı, hocaların da zaten ahmak oldukları gibi konularda hemfikir olduğu bir grup oluşturmaya başlarsınız (mesela burslu öğrenciler olarak). Sonuç şudur: (a) başarının sosyal faydalarından çok az yararlanılır (sözel olarak destekleyici bir grup) ama başarı görülmez, (b) daha büyük, sözel bilimsel grubun ve içinde yer aldığınız programın kontrolü azalır, (c) haklı olarak o programda kendinizi kötü hissedersiniz. İşe yaramayan şeylerin desteklendiği sosyal bir grup oluşturursunuz. Bu, iyi hissettirir ama hiç bir yere götürmez. Bu sürecin bir çok öğrencinin eğitimini mahvettiğini gördüm. Bazen bir ya da iki yıl sonra olan bitenin farkına varıp kendilerini bundan çekerler, bazen de programı bırakırlar. En trajik olanlarsa, eğitimlerine isteksizce (ama gizli ve haklı bir öfke ile) devam edenler ve yıllar sonra fırsatları kaçırdıklarını fark edenlerdir. Çözüm sadece, bunu yapmayı reddetmek, başkaları sizi bunun içine çekmeye çalıştıklarında arkanızı dönüp gitmek ve kariyerinizle ilgili olarak sorumluluk almaktır. Sonuçta köpekler bile hiçbir zaman kendi yataklarına işemezler.

Kural 7. Kendi Gücünüzü Tanıyın Ve Ona Göre Davranın

Size inanılmaz birşey söyleyeyim: Çok farklı bir alana geçebilirsiniz. İyi iş çıkartmış olmak için abartılı miktarlarda paraya ve zekaya sahip olunması gereken alanlardan bahsetmiyoruz. Burada genç ve ulaşılabilir, herkesin değişiklikler yaratabileceği alanlardan bahsediyoruz. Gerçekten başarısız olan bir öğrenci ya bundan korkarak geri çekilecek (bkz. Kural 6) ya da ulaşılmaz hayaller peşinde koşacaktır. Başarılı öğrenci ise kendi gücünü tanır ve onu ortaya koymak için kararlı ve büyük bir çaba harcar. Nelson Mandela, bir açılış konuşmasında benim çok sevdiğim bir noktaya parmak bastı: En derin korkumuz, yetersiz olmamız değildir. En derin korkumuz, ölçülemeyecek kadar güçlü olmamızdır. Bizi en çok korkutan şey karanlığımız değil, ışığımızdır. Kendimize “ben kim oluyorum da çok parlak, muhteşem, yetenekli, şaşırtıcı oluyorum?” diye sorarız. Aslında siz kimsiniz de bunların hiç biri DEĞİLSİNİZ? Siz, tanrının çocuklarısınız. Küçük işlerle oyalanmanız dünyanın bir işine yaramaz. Etrafınızdakiler güvensiz hissetmesin diye kendinizi çekmenin hiçbir zekice tarafı yok. Biz, tanrının içimizdeki pırıltısını açığa çıkarmak üzere dünyaya geldik. Bu pırıltı sadece bazılarımızda değil, her birimizde mevcuttur. Ve biz, ancak kendi ışığımızın parlamasına izin verdikçe, başkalarının da aynı şeyi yapmasına imkan sağlayabiliriz. Biz kendi korkularımızdan kurtulup özgürleştikçe, varlığımız başkalarını da özgürleştirir.

Kural 8. Kendi Sınırlarınızı Tanıyın ve Ona Göre Davranın

Bu gezegende ne kadar zamanınız olduğunu bilmiyorsunuz. Kaç yılınız olursa olsun, zaman, kesinlikle kısıtlı. Öğrencilerime, bu durumun araştırma alanında farkına varıp hem eğlenceli hem de önemli çalışmalar yapmalarını söylerim. Mesela bazen zayıf öğrenciler, sanki yaratabilecekleri en iyi şey oymuş gibi (bkz. Kural 7) ya da çok zamanları varmış gibi, başka birinin literatürde yapmış olduğu bir araştırmanın, ufak tefek değişikliklerle tekrarı olacak fikirlerle geliyorlar. Bu durumda öğrencilere şunu sorarım: Ölene kadar sadece iki ya da üç araştırma yapma şansınız var. Bunlardan birini bu araştırmayla harcamak ister misiniz? Başarılı öğrenciler, zamanlarını bir değişiklik yaratmak için kullanırlar.

Kural 9. Sizden Daha İyi Olanlarla Bir İletişim Ağı Oluşturun

Öğrencilerde, kendilerinden daha tecrübeli ve çok başarılı profesyonelleri, iki hatalı şekilde düşünme eğilimi vardır: Onları ya kusursuz ve ulaşılmaz ya da bir kenara atılması gereken dinozorlar olarak düşünürler. Genellikle başarısız öğrenciler ilk hataya, başarılı öğrencilerse ikinci hataya düşerler. Ama en çok işe yarayan bakış açısı, onları çabalayarak ve ter dökerek saygınlık kazanmış, birşeyler öğrenilebilecek insanlar olarak görmektir. Birkaç istisna dışında, tanınmış profesyonellerin hepsi sevilesi, çok çalışan ve zeki insanlardır. Bu, şaşırtıcı birşey değildir, çünkü eğer öyle olmasalardı, tanınmış olmazlardı. İnsanlar aptalların başarısız olmalarını sağlamaya çalışırlar ve aptal ya da tembel insanlar çok nadir olarak zamanın sınavından geçebilecek düşünceler üretebilirler. Başarılı öğrenciler, başarılı insanlar tanımak isterler; onlarla konuşmak, etkileşime girmek ve onları dinlemek isterler. Bir düşünce diyaloğuna girmek isterler. Başarısız öğrencilerse çok korkarlar, ilgilenmezler ya da sadece gösteriş yapmak isterler. Alanın önde gelen isimlerini tanıyın. Konuşmalarını dinleyin. Kokteyl partilerinde onlarla konuşun. Onlara yazın. Eğer uygun olursa, kendi çalışmalarınızı onlara yollayın. Hoş, zeki ve çalışkan insanlar, kendilerinden birşeyler öğrenmek için en iyi insanlardır. Bu ağ, düşünceleriniz için bir arena oluşturmanıza yardım edecektir. Başarılı öğrenciler, entellektüel bağlantılarını oyun oynamak için bir fırsat yaratma yönünde kullanma eğilimindedirler. Mesela henüz eğitimlerinin başında olan öğrenciler bile bir sempozyum düzenleyip buna katılabilirler. Eğer tanınmış kişilerin sizin sahnenizde oynamalarını sağlayabilirseniz bu, sizin konuşmanızı daha iyi bir hale getirecektir. Sonuçta yapmanız gereken tek şey iyi bir atış yaparak düşüncelerinizi başkaları ile paylaşmak üzere bir ağ kurmak.

Kural 10. Doğrularınızı Koruyun

Anonim söylemler bize, öğrencilerin okulda bir dönem kopya çektiklerini söylerler. Bu belki bir sınavdan geçebilmek içindi, belki de bir ödevden daha yüksek not alabilmek içindi. Şu anda eğitim gören öğrenciler, bilimin bu tür şeylerin üstünde olduğunu biliyorlar ama biz, onları kopya çekmeye yönelten, insanoğlunun gerçekleri ile ilgili çok az kafa yoruyoruz; bunun yerine olanları “ahlaklı” kılmaya çabalıyoruz. Bilimde sahtekarlık çok nadir olarak konu edildiği için öğrenciler, araştırmada sahtekarlık yapmanın aslında ne kadar sapkın bir eğilim olduğunu fark etmezler. Özellikle başarılı olmak isteyen insanlar hatalı veri oluşturmak üzere değiştirmeler yapmak ya da sahtekarlıklar konusunda zan altındadırlar. O makaleyi yayınlatmak ya da şu ödülü kazanmak için uçlardaki birkaç veriyi atmak ya da veriler toplandıktan sonra önemli bir kriteri iptal etmek cazip gelir. Genellikle bunu açıklayabilirsiniz ama gri ödünlerin gölgesi, siyah ve beyaz sahtekarlığa yol açabilir. Bu şekillendirme işlemi nedeniyle çok başarılı kariyerlerin yok olduklarını gördüm. Buna bir önlem olarak, sonuç yerine süreç üzerinde odaklanmak faydalıdır (Kural 1). Köşelerin törpülenmesine neden olabilecek içsel baskılara, özellikle sonuca odaklanmış olma durumuna dikkat edin. Mesela hiçbir zaman “x’i göstermek” için bir çalışma yapmayın. Eğer böyle bir ifade kullandığınızı fark ederseniz, hemen kendi kendinizi düzeltin. O ifadeyi “x’in öyle olup almadığını görmek” olarak düzeltebilirsiniz. Belli bir sonuca ulaşmak isteme ya da haklı çıkma isteği, sizin düşmanınızdır. Bulma isteği, sizin dostunuzdur. Bir an için işin diğer bir önemli yanı olan bilim tüketicileri yerine öğrenci bilim adamlarına odaklanacak olursak, bilimsel sahtekarlığın en vahim sonucu aslında yok olan kariyerler değildir-sonuçta sahtekarların çoğu paçayı kurtaracaktır. Bunun bedeli şudur: Doğrularınızı azıcık bile çiğnerseniz, yaptığınız faaliyetin, sizin için daha zayıf bir içsel pekiştireç haline geldiğini görürsünüz: Her zaman bu böyle olmuştur. İş oyun olmaktan çıkar, diğer uçta birşeyler ifade etmeye başlar. Bu durumda, bilim artık eğlenceli değildir.

Kural 11. Mutluluğunuzu ve Huzurunuzu Koruyun ve Sürdürün

Başarılı öğrenciler kendilerine güvenirler. İlle de güvenli hissederler demek istemiyorum. Mutluluklarını takip ederler demek istiyorum: Kendilerine karşı dürüsttürler. Bu, kendine güvendir. Eğer tuhaf bir ilgiler karışımına sahipseniz, birisi ilginizi daha güvenli bir noktada odaklamanız gerektiğini söylese de vazgeçmeyin, bu sizi yeni ve heyecan verici birşeye götürebilir. Riske girin. Eğer bu durum sizi endişelendiriyorsa, kendinize küçük bir güvenlik ağı oluşturun; fakat, size önemli gelen şeyi çiğneyip geçmeyin. Bu çiğneyişi çok ağır ödersiniz çünkü bu, sizin bilimsel eğlence pusulanızı kaybettirir. Bir pusulanız olmadan kaybolabilirsiniz.

Kural 12. Kolayca Hayır Deyin ve Dediğinizi Yapın

Kariyeriniz ilerledikçe, doğal olarak odaklanacaksınız. Kaliteyi elde tutmanın tek yolu budur. Odaklandıkça, hayır demeyi öğrenin. Öncelikler belirleyin. Onlara uyun. Ben hala bu kuralı öğreniyorum (aslında bunu ne kadar yaparsam, talepler ve dikkatte dağılmalar da artıyor, böylece Kural 5’in %100 olabilmesi için,
Kural 12’ye asla yeteri kadar sahip olamıyorum).


Kural 13. Mektuplarınızı Açın, Telefonlara Cevap Verin, Masanızı Temiz Tutun Tamam, tamam. Her kurala uyulamayabilir.

Kaynak: Hayes, S. C. (1998) Thirteen Rules of Success: A Message For Students. The Behavior Therapist. (3) 47-49.

Çeviri: Psk. Benek Altaylı * Araş. Gör., Hacettepe Üniversitesi, Psikoloji Bl.