• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pages/Ders-Akademi/1405878436342260

Üyelik Girişi

Edebi Sanatlar - Söz Sanatları

Edebi Sanatlar - Söz Sanatları

A) MECAZA DAYALI SÖZ SANATLARI

Mecaz (Değişmece)

Bir sözcüğün gerçek anlamlarından (temel ve yan anlamlarından) sıyrılarak, başka bir sözcüğün yerinde kullanılmasıdır.

Sözcükler cümle içerisinde ya da en azından başka sözcüklerle öbekleşerek mecazlı anlam kazanır. Deyimler, mecazlı öbeklerin en tipik örnekleridir. Atasözlerinde de mecaz bolca kullanılır.

Sözcüğe mecazlı anlam yüklenmesinde iki ana yöntem vardır:

a) Benzetmelerden yararlanılarak gerçekleştirilen anlam aktarmamaları; bir başka deyişle “benzetme ilgisine dayalı” mecazlar (Benzetme, eğretileme, kişileştirme, kinaye, tariz, abartma)

b) Benzetme dışı ilgilerle gerçekleştirilen mecazlar (Mecaz-ı mürsel, ad aktarması)
Her iki durumda da sözcüğün gerçek anlamından (temel ve yan anlamından) uzaklaşıp başka bir sözcüğün yerini alması, değişim söz konusudur.

” Günler akıp gidiyor.”

Akmak sözcüğü mecazlıdır. Günler, akıcı bir maddeye, mesela bir suya benzetilerek mecaz gerçekleştirilmiştir. “akıp” sözcüğü, değişmece yoluyla “geçip” sözcüğünün yerini almıştır.

“O kadar susamış ki bardağı bir dikişte bitirdi.”

Örnekler:

“Duygularımız içimize sığmadı, “alkış” ve “bravo” larla dışarıya döküldü.

Duygular akıcı bir maddeye benzetilmiş, “sığmamak” ve “dökülmek” sözcükleri mecazlı kullanılmıştır.

“Bu işçi biraz daha pişmek ister.” (soyut; olgunlaşmak anlamında)

Barış umutları yeşerdi.” (soyut; oluşmak anlamında)

“Serin ama tatlı bir ilkbahar akşamıydı.” (soyut; hoş anlamında)

“Olaylara bir de bu gözle bakmalısın.” (anlayış anlamında)

“Yeni idarecimizin davranışları hamdı.” (tecrübesizlik )

“Ölçülü davranışları vardı.” (seviyeli)

 

Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması, Düz Değişmece)

Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması): Benzetme ilgisi söz konusu olmadan, başka bazı ilgilerle, bir sözün başka bir söz yerine kullanılmasıyla oluşturulan mecazlardır.

İç -dış ilgisi

"Anne, çamaşır kazanı kaynadı,gel!"

"Üstünü çıkarıp yatağa uzandı."

"Ne zamandır evde tencere kaynamıyor."

"Bu depoyla Düzce'ye kadar gideriz."

"Şofben yanıyordu."

Parça - bütün ilgisi

"O zamanlar bu gazetede usta kalemler vardı."

"Üniversitedeki kürsüsünde yıllarca çalıştı."

"Motor gece karanlığında yükünü Bartın'a boşalttı."

"Bu sahalarda nice altın ayaklar top koşturdu."

Neden - sonuç ilgisi

"Hay mübarek! Bereket yağıyor bereket!"

"Bahar aylarında rahmet düşmezse ürün iyi olmaz."

Sanatçı - eser ilgisi

"Davetlilere piyanosuyla önce Çaykovski, sonra Mozart çaldı."

"Şimdi de biraz Yûnus Emre okuyalım mı?"

"Pikapta Münir Nurettin dönüyordu."

Yer, yön, bölge, çağ - insan ilgisi

"Eve haber verip geleyim."

"Batı ve Doğu, inanç ve felsefe yönünden hem birbirini etkilemiş
hem birbirine uzak durmuştur."

"Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır."

"Ankara bu notaya cevap vermekte gecikmedi."

"Adresi bir de şu büfeye sorsak mı?"

"Sizin işinizi şu masa halleder beyefendi."

Soyut - somut ilgisi

"Türklük yüreğini dağlasın gayrı/Cihan da bizimle ağlasın gayrı."

Somut bir varlık olan "Türk insanı,Türk milleti " yerinde, soyut olan "Türklük" kullanıldı.

"Gençlikkafası ve yüreğiyle toplumun güvencesidir."

"Gençler" yerine soyut olan "gençlik"; "düşünce" yerine somut olan kafa; "cesaret, duygu" kavramları yerine somut olan "yürek" kullanıldı.

Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz.

1. "Ön sokakta yer yok, arabayı arkaya bırakınız."

2. "Çocuk kitapları birinci hamura basılmalı."

3. "Sen bu otobüsle git, ben Bartın'a bineceğim."

4. "Koştu yokuş aşağı, rengi atmış bir şapka."

5. "Depremden sonra Düzce geceyi sokakta geçirdi."

 

Teşbih (Benzetme)

Teşbih (Benzetme) : Anlatımı güçlendirmek amacıyla, aralarında ortak nitelik bulunan iki varlık ya da kavramdan, ortak nitelik yönünden güçlü olandan zayıf olana aktarma yapılmasıdır.

Benzetmenin dört öğesi vardır:

1. Benzeyen ( B ) : Özellikçe zayıf olan
2. Kendisine Benzetilen ( KB ) : Özellikçe güçlü olan
3. Benzetme Yönü ( BY ) : Aktarılan özellik
4. Benzetme Edatı ( BE ) : gibi, kadar, sanki, güya, misal, andırmak .

Bunlardan ilk ikisi benzetmenin asıl öğeleridir. Benzetme yönü ve benzetme edatı yardımcı öğelerdir. Yardımcı öğeler kullanılmadan da benzetme gerçekleştirilebilir.

Örnek:"Cennet gibi güzel vatan"
                   KB     BE    BY    B

Bir benzetmede bu dört öğe her zaman bir arada bulunmayabilir.

Ah bu türküler, köy türküleri
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz.

Benzeyen: Köy türküleri
Kendisine benzetilen: Ana sütü
Benzetme yönü: temiz ve candan olması
Benzetme edatı: gibi

Örnek-2

Sular öyle temiz ki, annemin yüzü gibi.

Benzeyen: sular
Kendisine Benzetilen: annemin yüzü
Benzetme Yönü: temiz
Benzetme Edatı: gibi

 

İstiare (Eğretileme / Deyim Aktarmaları)

İstiare (Eğretileme): Temel öğelerden (benzeyen, kendisine benzetilen) sadece biri söylenerek yapılan benzetmeye istiare denir.

İstiare, bir sözün benzetme amacıyla, başka bir söz yerine kullanılması olarak da tanımlanabilir.

Bir başka tanım: Aralarında benzerlik ilgisi bulunan iki sözcükten birini diğerinin yerine kullanma sanatıdır. Böylece bir sözcük, kendi anlamını değil başka bir sözcüğün anlamını ifade ettiği için mecazî anlamda kullanılmış olur.

Teşbih sanatının iki temel unsurundan birini kullanarak yapılan söz sanatına istiare denir. Şu halde istiare, benzerliğe dayalı bir söz sanatıdır.

"Yuvayı yapan dişi kuştur."

Bir atasözü olan bu cümlede, "kadın", "dişi kuş"a benzetilmiş, ancak benzeyen (kadın) kullanılmamıştır. Bu bir istiaredir.

İstiareler ikiye ayrılır:

Açık İstiare: Sadece kendisine benzetilen kullanılır.

Kapalı İstiare: Sadece benzeyen kullanılır.

Açık İstiare Nedir?

Teşbihin yalnızca "kendisine benzetilen" (güçlü) öğesi kullanılarak yapılan istiaredir.

Açık İstiare Örnekleri:

- Bir med zamanı gökyüzü kurşunla örtülü (Kurşun gibi bulutlarla örtülü)

- Doya doya sevemedim kuzumu (Kuzu gibi masum ve körpe yavru)

- Kadem kadem gece teşrifi o mehin
   Cihan cihan elem-i intizâre değmez mi (Nailî)

- Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Haluk. (Tevfik Fikret)

- Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! (Mehmet Akif Ersoy)

- Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım. (Yahya Kemal Beyatlı)

- Bir ateş düştü canıma,
   Yanarım kimseler bilmez. (Gevheri)

- Şakaklarıma kar mı yağdı; ne var? (Cahit Sıtkı Tarancı)

- Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
   Bu cehennem, bu cennet bizim (Nâzım Hikmet)

- Erzurum'da geçit vermez kaşlarının ardında
   Derindir karanlıktır ıssızdır gözleri (Cemal Süreya)

Kapalı İstiare Nedir?

Benzetme'nin temel öğelerinden yalnızca benzeyen'in (zayıf öğenin) kullanılmasıyla yapılır. Kapalı istiarede, benzetme anlamı kaybolmasın diye "benzetme yönü" de söylenir.

Kapalı İstiare Örnekleri:

- Ufukta günün boynu büküldü (Ali Canip Yöntem)

- Dağlara yaslanıp yatan güneşi
   Yaralı, hastadır, yorgundur sandım. (Rıza Tevfik Bölükbaşı)

Çatma kurban olayım çehreni, ey nazlı hilal! (Mehmet Akif Ersoy)

- Kalbim yırtılıyor her nefesinde
   Kulağım, ruhumun avak sesinde (N. F. Kısakürek)

- Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
   Kar yağıyor üstümüze, inceden (A. M. Dıranas)

Kement attım dala ben
Düştüm haldan hala ben
Çöp devşirdim yuva yaptım
Uçurmadım bala ben

Maniyi söyleyen, kendisini "kuş"a benzetmektedir; ancak "kuş" kullanılmamış, onun özellikleri verilmiştir: çöp toplayıp yuva yapmak, yavru uçurmak.

Yüce dağların başında
Salkım salkım olan bulut
Saçın çözüp benim için
Yaş dökerek ağlar mısın?

istiare "bulut"un kişileştirilmesiyle oluşmuştur. "Salkım", "çözülüp iplik iplik sarkmak" anlamındadır. Üzüme benzetme yoktur.

Aşağıdaki cümlelerde koyu yazılı sözcükler bu yolla mecaz anlam kazanmıştır:

Bugün yine başım dalgalı.

Ortalığı soğuk bir sessizlik kapladı.

Bizim peşimizden onlar da damladılar.

Üçüncü bölüğün başında bir aslan vardı.

 

Örnek:

"Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?"

Şakaklardaki beyazlık kar'a benzetilmiş. Ancak benzeyen kullanılmamış. Bu, açık istiare örneğidir.

Örnek:

"Çatma kurban olayın çehreni ey nazlı hilâl!"

Şair, bayrağı kaşlarını çatmış bir insana benzetiyor; ancak "insan" (kendisine benzetilen) dizede açıkça geçmiyor. Sadece benzeyen öğesi kullanılmış. Bu, kapalı istiare örneğidir.

 

İrsâl-i Mesel

İrsal-i mesel: Anlatıma güç kazandırmak amacıyla sözde, yazıda ya da şiirde atasözü, özdeyiş ya da çok bilinen, yaygın bir sözü kullanma.

Divan şiirinde çokça başvurulan bir yoldur. Özellikle hakîmane şiirlerde rastlanır.

Örnekler:

Balık baştan kokar bunu bilmemek
Seyrânî gâfilin ahmaklığından

 

Çağır Karac'oğlan çağır / Taş düştüğü yerde ağır
Gönül sevdiğinden soğur / Görülmeyi görülmeyi.

Tok olanlar bilemez çektiğini aç kalanın
Sırtı pek kimseye ahvâl-i şitâ ( kış ortamı ) yaz görünür."

Cihân-ârâ cihân içredir ârayı bilmezler
O mâhiler ki deryâ içredir deryayı bilmezler (Bağdatlı Ruhî)

 

Kinaye (Değinmece)

Bir sözün, benzetme amacı güdülmeden, hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek biçimde kullanılmasına kinaye denir.

Kinayede asıl kastedilen, mecaz anlamdır.

Kinayeden; karşıdakini incitmeden iğnelemede, hafif ve zarif biçimde alaya almada yararlanılır.

Deyim ve atasözlerimizde kinayeye çok rastlanır.

Örnekler:

* "Arkadaşın dayısı güçlüdür, halleder."

* "Bırak onu, burnu büyük adamdan hayır gelmez."

* "Çocukların velvelesi, herkesi ayağa kaldırdı."

* "Çok zahmet çektik, sonunda ayağımız düze bastı."

* "Ne yapsın, ayağı kaydı bir kere."

 

Tariz (Dokundurma, İğneleme)

Tariz (Dokundurma, Sitem, İğneleme ) Söz Sanatı: Sözcük anlamıyla dokundurma", "taşlama", "taş atma" demektir. Terim olarak; bir sözün görünürdeki anlamının tam tersi amaçlanarak kullanılmasıyla gerçekleştirilen mecazlı anlatımdır. Kinayedekinden daha keskin alay ve eleştiri içerir. Yazıda tariz, bazen parantez içerisinde ünlem ( ! ) işaretiyle belli edilir.

ÖRNEKLER

* "Bazı sevgili dostlarımın ( ! ) benim için karpuz kabuklarının en kayganlarını hazırladıklarını biliyorum."

* "Adamınız, Allah için, gerçekten ustaymış; onun eli değeli bizim makine kararsızlığı bıraktı; artık hiç çalışmıyor."

* "Kefil olduğunuz gece bekçisi hakikaten güvenilir çıktı; üç gün sonra bizim kasayı yüklenip kayboldu."

* "Benim oğlum çok cesurdur canım, horozdan korktuğuna bakmayın."

* "Çayın nefis olmuş, kabak suyu gibi."

B) ANLAMA DAYALI SÖZ SANATLARI

Tezat (Karşıtlık)

Tezat (Karşıtlık):İki karşıt düşüncenin bir arada söylenmesidir. Ancak "Gece uyurum, gündüz çalışırım." demekle tezat sanatı olmaz. Gece ile gündüz zıt iki kavramdır,düşünce değildir. Oysa tezat, kavramların zıtlığında değil, düşüncenin zıtlığındadır.

Örnek:

"Meyhâne mukassi görünür taşradan ammâ
Bir başka ferah başka letâfet var içinde"

Nedim'in bu beytinde meyhanenin hem sıkıntılı hem de ferah ve latif olduğu söyleniyor. Akla ve mantığa uygun bir şekilde, bir varlığın birbirine zıt özellikleri bir arada söylenmiş oluyor.

Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz.

1- "Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz."

2- "Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü
Kar değil gökyüzünde yağan beyaz ölümdü."

Mugâleta-i Maneviyye

Tevriye

Tevriye (iki Anlamlılık) : Birden çok gerçek anlamı olan bir sözü herkesçe bilinen ( yakın )anlamında değil de uzak anlamını kastederek kullanmaya denir.

Tevriyeli kullanılan sözlerin iki anlamı da gerçek anlamdır. Tevriyede mecaz yoktur; tevriye bu yönüyle kinayeden ayrılır.

Tevriye Örnekleri:

"Bu kadar letafet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek"

İkinci dizede "ben" tevriyeli kullanılmıştır. Yakın anlamı,vücuttaki siyah kabartı; uzak anlamı ise, I. Tekil kişi.

"Âvâzeyi bu âleme Dâvud gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş"

İstihdam

İstihdâm Söz Sanatı Nedir? Özellikleri, Örnekleri

İstihdâm, iki manası olan bir kelimenin, delâlet ettiği manaların ayrı ayrı kastedilerek kullanılmasıdır. Yani kelimenin her manası için ayrı işaretler vardır. Edebiyatımızda fazla kullanılmış bir sanat değildir. İstihdâm sanatı “sarfü’l-hızâne” adıyla da anılmaktadır.

Canavar vurduğunu saçma ile söylerdi
Sözü de attığı da avcımızın saçma idi

Beyitte “saçma” kelimesinin iki ayn manasına işaretle istihdâm sanatı yapılmıştır. Birinci mısra’da “av tüfenklerin de kullanılan kurşun”, bu anlama işaret eden kelime “vurduğunu”, ikinci mısra’da “yersiz söylenmiş söz “, bu anlama işaret eden kelime de “söz” dür.

Bahâr erdi açıldı sevdiğim, hem fasl-ı dey hem gül
Biri sahn-ı gülistândan, biri sahn-ı gülistânda

Beyitte “açıldı” fiili ile istihdâm sanaü yapılmıştır. İlk anlamı “uzaklaştı”, bu anlama işaret eden kelime fasl-ı dey ve aldığı ablatif (uzaklaşma hali) ekiyle “sahn-ı gülistândan” terkibidir. İkinci anlamı “gönce halinden çiçek haline girdi” bu anlama işaret eden kelime “gül” ve aldığı lokatif (bulunma hali) eki ile “sahn-ı gülistanda” terkibidir. Buna göre beyit “Sevdiğim, bahar geldi kış mevsimi gül bahçesinden uzaklaştı. Gül de gül bahçesinde açıldı” anlamını taşımaktadır.

Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi iki manalı kelime kendisiyle ifade ediliyorsa buna “İstihdâmü’l Mazhar” adı verilmektedir.

Aşağıdaki misallerde olduğu gibi iki manalı kelime hem kendisiyle hem de zamirle ifade ediliyorsa “İstihdâmü’l Muzmer ” denilmektedir.

Ayağa düş, dilersen başa çıkmak
Anınla başa çıkdı câm-ı sahbâ

Bu beyitte “ayag” ve “başa çıkmak” kelimeleriyle istihdâm yapılmıştır. Ayag, birinci mısra’da “ayak”(insan uzvu)”, bu manaya işaret eden kelime ise “baş”tır. İkinci mısra’da “anınla” zamiri ayağa racidir ve “kadeh” manasındadır. Bu manaya işaret eden kelime ise “câm-ı sahbâ’dır. “Başa çıkmak” tabiri ise birinci mısra’da “terakki etmek”,”sadra geçmek”, ikinci mısra’da “dimağa etki etmek, sarhoş olmak” manasınadır.

Sefere mâ’il olan yoluna dildâde gerek
Fakadan sâlim ü sîm ü zere amâde gerek
Râh-ı aşkına anın sâlik olan mâlik olan
Ya gâni kimse gerekdir ya gâni-zâde gerek

kıtasında “sefer” kelimesiyle istihdâm yapılmıştır. 1. mısra’ da “sefer” yolculuk, bu manaya işaret eden kelime “yoluna”dır. Üçüncü mısra’da “anın” zamiri Sefere racidir ve özel isimdir. Buna işaret eden kelime ise “râh-ı aşkına” terkibidir.

Îham

Tevcih

Tedric

Tecâhül-i Ârif (Bilip de bilmezden gelme)

Tecahülü Ârif (Bilmezlikten Gelme): Bir anlam inceliği yaratmak ya da nükte yapmak için, şairin, çok iyi bildiği bir şeyi bilmiyor görünerek söz söylemesine tecâhül-i ârif denir.

Örnekler:

"Yılın ilk karı yağdı
İyice kısaldı günler
Ölülerimiz üşür mü ki?"

Son dizede şair ölülerin üşümediklerini bildikleri halde, sorudan yaralanarak bu durumu bilmezlikten geliyor.

"Sözü yazdımdı da kalmış öbür entaride
Va'diniz bûse mi vuslat mı unuttum ne idi"

vaad: herhangi bir konuda söz vermek.

buse: öpücük.

vuslat: kavuşma.

Şair, sevgilisinin kendisine buse mi vuslat sözü mü verdiğini unuttuğunu belirterek bildiği bir gerçeği bilmezlikten geliyor.

"Ey şûh Nedimâ ile bir seyrin işittik
Tenhaca varıp Göksu'ya işret var içinde"

şûh: çılgın.

tenhaca: gizlice.

işret: yeme içme.


Bu beyitte, sevgili ile Göksu'ya gezmeye giden de Nedim, bunu başkasından işitmiş gibi gibi söyleyen de Nedim'dir.

"Âb-ı gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su"

(Bilmiyorum, dönen kubbe "gökyüzü" kendiliğinden mi su rengindedir; yoksa göz yaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır. )

İstifham (Soru sorma)

İstifham (Soru Sorma): Sözü, cevap beklemeksizin anlamı güçlendirmek için soru soruyormuş gibi kullanma sanatıdır.

Örnekler:

* "Hani o, bırakıp giderken seni / Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda busemi / Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?
Gelse de en acı sözler dilime / Uçacak sanırım birkaç kelime
Bir alev halinde düştün elime / Hani ey gözyaşım, akmayacaktın?"

Şair, birinci dörtlüğün ikinci ve dördüncü,ikinci dörtlüğün son dize sinde soru sorma yoluna gitmiştir. Ancak bu sorular cevap gerektirmemektedir.


Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz:

1- "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ "


2- "Bana kara diyen dilber / Gözlerin kara değil mi ?"


3- "Olur mu dünyaya indirsem kepenk
Gözyaşı döksem Nuh Tufanı'na denk ?"


4- "Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan muradım şem'i yanmaz mı

İcaz

Tezkâr
- Müşâkele
- İstitrât
- İrsâd
- İdmâc

Teşhis (Kişileştirme)

Teşhis (Kişileştirme): İnsana ait özelliklerin insan olmayan varlıklara mal edilmesiyle gerçekleştirilen mecazlı bir anlatım özelliğidir. Bazen benzetme çoğu zaman da kapalı istiare biçiminde gerçekleştirilir.

Örnekler:

"Sevincinden ağlayan, gülen, haykıran rüzgâr
Kalplere sevinç, umut ve inanç getiriyor."

Rüzgâr, insan gibi sevinmekte, sevincinden ağlamakta, gülüp haykır maktadır. Böylece kişileştirme gerçekleştirilmiştir. Kendisine benzetilen"insan" söylenmediği, gülmek, ağlamak, sevinmek, haykırmak gibi insana ait özellikler 'benzetme yönleri' belirtildiği için kişileştirme, kapalı istiare biçiminde gerçekleştirilmiştir.

"Rüzgâr, bir insan gibi sevincinden ağlıyor, gülüyor, haykırıyordu." denirse benzeyen de kendisine benzetilen (insan) de belirtildiği için kişileştirme, benzetme şeklinde gerçekleştirilmiş olur.

"Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar."

İkinci dizede, insanın 'ağlama' özelliği 'dere'ye aktarılmış, dere kişileştirilmiştir. Aynı zamanda kapalı istiare yapılmıştır.

"Ben öpmeden önce yanaklarını
Varsın teller, tüller, duvaklar öpsün."

teller, tüller, duvaklar' kişileştirilmiştir.

"Besbelli her saat artar kederi
Belki de yüreği yara dağların."

İnsana ait 'yüreği yaralı' ve 'kederli' olmak dağlara verilmiştir.

İntak (Konuşturma)

İntak: İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkları konuşturma sanatıdır. Konuşturma, kişileştirmeden sonra gelir. Varlık önce kişileştirilir, gerekirse konuşturulur.

Örnekler:

* "Ben bir ayrıkotuyum
Ne buğday amcam, ne pirinç dayım
Mısırla akraba bile değilim.
Bir yeşermeye göreyim:
Kızmasınlar halim duman
Canıma kastederler yapabilseler
Ama nafile kurumam."
Ayrıkotu konuşturulmuştur.

* "Benim adım dertli dolap / Suyum akar yalap yalap /
     Böyle emreylemiş Çalap (Tanrı) / Derdim vardır inilerim."

* "Adam elini uzattı; tam onu koparacağı sırada, mor menekşe: 'Bana
dokunma!' diye bağırdı."

* "Küçük bir çeşmeyim yurdumun / Unutulmuş bir dağında /
    Hiç kesilmeyecek suyum / Yıldızların aydınlığında /

Boyuna akar dururum."
Verilen parçada "çeşme" insan gibi konuşturuluyor.

* "Akıl ersin, ermesin sevdama
Senden yanayım, dedi yeşeren dal senden yana."

UYARI !

Konuşturulan varlıklar kişileştirildikleri için kullanılan her intak sanatıyla birlikte teşhis sanatı da yapılır; ancak yapılan her teşhiste intak sanatı yoktur.

* "Ey benim sarı tamburam / Sen ne için inilersin? /
    İçim oyuk derdim büyük / Ben anınçün inilerim! "


* " Yıldızlar sönsün' diyerek bağırdı karanlıktan sümbül."

Hüsn-i Talil (Güzel neden bulma)

Hüsn-i Talil (Güzel Neden Bulma): Herhangi bir olayı gerçek edeninin dışında daha güzel ve hayali bir nedene bağlayarak açıklama sanatıdır.

 

Örnekler:

  "Sen gittin yaslara büründü cihan
  Soluyor dallarda gül dertli dertli"

Şair, "akşamın gelişini" ve "gülün solmasını", "sevgilinin gidişine bağlamıştır. Böylece gerçek neden yerine hoşa giden, hayali bir neden bulmuştur.

"Güzel şeyler düşünelim diye
  Yemyeşil oluvermiş ağaçlar"

Şaire göre ağaçlar, insanların mutlu olmasını, güzel şeyler düşünmesi için yemyeşil olmuştur. Bu ağaçların yeşil olmasının gerçek nedeni değildir. Şair gerçek nedeninin dışında daha güzel ve etkileyici bir neden bulmuştur.

"Renk aldı özge ateşimizden şerâb ü gül
  Peymâne söylesün bunu gülzâr söylesün"

şerâb: şarap, Peymâne: kadeh, gülzâr : gül bahçesi

Bu dizelerde şair, şarabın ve gülün rengini ( kırmızılığını ) kendi içindeki ateşten geldiğini belirtiyor.Böylece şarabın ve gülün kırmızılığını gerçek nedeninin dışında daha güzel ve hayali bir nedenle açıklıyor.

"Yeni bir ülkede yem vermek için atlarına
  Nice bin atlı kapılmıştı fetih rüzgârına"

Akıncıların yeni ülkeler fethetme isteklerinin nedeni olarak, şair atlarına yeni bir ülkede yem vermek isteyişlerini gösteriyor. Oysa fetihlerin asıl amacı toprak kazanmaktır.

İzam ( İfrat, Tefrit, İktisâd, İstidrâk)


- Mübalağa (Abartma)

Mübalağa (Abartma): Bir özelliğin ya da durumun olduğundan daha çok gösterilmesidir.

 

Abartmanın oluşması için, söz konusu özelliğin, mantığın sınırlarını zorlayacak biçimde büyütülmesi gerekir. Böylece mecaz da oluşur.

Örnekler:

"Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer"

Bu dizelerde "atalarının gökten inerek, şehit olan askerlerin alnını öpmesi " istenmektedir. Şair bunun gerçekleşmesinin olanaksız olduğunu bildiği halde sözün etkisini artırmak için abartmaya gitmiştir.

"Bir gün doludizgin boşanan atlarımızla
Yerden yedi kat Arş'a kanatlandık o hızla "

Akıncıların atları öyle hızlı koşmaktadır ki hızlarını alamazlar ve binicileriyle yerden yedi kat Arş'a yükselirler.Burada olmayacak bir durumun anlatımı vardır.

Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz.

1- "Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle"
2- "Ölüm indirmede gökler ölü püskürmede yer
O ne müthiş tipidir savrulur enkâz-ı beşer"
3- "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ"
4- "Âlem sele gitti gözüm yaşımdan."
5- "Akdeniz'in dalgası gönlüm kadar taşmadı."
6- "Her damlada bir umman var / Yüzdüm, yüzdüm tükenmiyor. "
7- "Sürsün baş başa bu yolculuk / Sayıları delirtecek mesafelere."
8- "Farz et denize çıktım / Su biter,derdim bitmez."
9- "Yahu, o haritadaki denizi görse boğulur."
10- "Gökte yanan güneşi; koparıp tan yerinden
Elimizde meşale gibi taşımaktayız."

Nida

Seslenme sanatıdır. Şiirde "ey" gibi ünlemlerle ifade edilir. Ancak ünlem bildiren sözcük olmadan da nida sanatı yapılabilir. Şiddetli duyguları,heyecanları coşkun bir seslenişle anlatmadır. Daha çok ay,ey,hay,ah ünlemleriyle yapılır.

Nida Örnekleri:

*Ey bu toprakları için toprağa düşmüş asker

*Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü!

*Ey benim sarı tamburam!

Sen ne için inilersin?

*Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal! dizelerindeki altı çizili sözlerde nida sanatı yapılmıştır.

Kat'

Terdîd

Rücû

İltifat

Tecrîd

Tekrir (Yineleme)

Tekrir (Yineleme): Sözün etkisi güçlendirmek için sözcük ya da söz grubunu yineleme sanatıdır.

Örnekler:

"Ey varlığı varı var eden var !
Yok yok sana yok demek ne düşvar."

"Kimsesizim kimsem yoktur herkesin var kimsesi
Kimsesiz kaldım meded kıl kimsesizler kimsesi."

"Kapalı Çarşı içinde kapalı rüya çarşıları
Kapalı Çarşı içinde öfke ve af çarşıları."

"Bu yağmur.Bu yağmur.Bu kıldan ince
Öpüşten yumuşak yağan bu yağmur
Bu yağmur.Bu yağmur.Bir gün dinince
Aynalar yüzümüzü tanımaz olur."

Telmih (Hatırlatma)

Telmih nedir?

Söz sırasında, herkesçe bilinen bir olayı geçmişteki bir olaya, ünlü bir kişiye, bir inanca işaret etmeye, onu anımsatmaya telmih denir.

Telmih: İfade içinde belirtmeden herhangi bir kıssaya, geçmişteki bir olaya, meşhur hikâyelere, efsanelere, ünlü bir şahsa, çeşitli inanışlara, âyetlere veya bir hadise ya da yaygın bir atasözüne işaret etmek sanatıdır.

Çağrışıma dayanan bu sanatta anımsatılan şey uzun uzadıya açıklanmayıp bir iki sözcükle ifade edilir. Telmihte, anlatılan duygu ile işaret edilen olay arasında gizli bir benzetme söz konusudur.

Örnekler

"İnsanız, en şerefli mahlukuz;
Deyip de pek fazla övünmemiz haksız!
Atamız elma çaldı cennetten;
Biz o hırsızların çocuklarıyız." (Orhan Seyfi Orhon)

Şair, "Atamız elma çaldı cennetten" dizesiyle okuyucuya Adem ile Havva'nın cennetten kovulmasına neden olan olayı anımsatmakta ve telmih sanatına başvurmaktadır.

"Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i
Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi." (M. Âkif Ersoy)

Şair, Çanakkale şehitleri için yazdığı bu dizelerde, düşmanla savaşan Mehmetçikleri Bedir Savaşı'ndaki Hz. Peygamberimizin askerlerine benzetiyor ve bu olayı anlatırken geçmişteki bir olaydan yararlanıyor.

İktibas

Tazmîn

Mülemma'

TenasüpTenasüp (Uygunluk)

Tenasüb (Uygunluk): Anlamca birbiriyle ilgili sözcüklerin bir arada kullanılması sanatıdır. Karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması tenasüp değildir.

Divan şairleri, tenasüp sanatında, türlü bilim terimlerini, mitoloji, tarih ve mesnevi kahramanlarını, hayvan , bitki ve çiçek adlarını bol bol kullanmışlardır.

Örnekler:

"Mest olupdur çeşm ü ebrûnun hayâlinde imam
Okumaz mihrâbda bir harf-i Kur'an'ı dürüst"

"Suya versin bâğban gülzârı zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzâre su"


"Koyuldu rengi köpüklerde karın
Işıklar kesildi sularda.
Akşam mı bu gelen güneş mi batacak?
Benim bir güzel var beklediğim
Coşan dalgaları kucaklayacak."

"Lâleyi,sümbülü gülü hâr almış
Zevk u şevk ehlini âh u zâr almış."

Detaylı Açıklama:

Tenâsüb: Tenâsüb, aralarında anlam bakımından tezad (=karşıtlık) dışında bir ilişki bulunan iki ya da daha fazla sözcüğü bir ibarede toplamaktır: Gül', bülbül' ve "gül bahçesi'' sözcüklerinin aynı ibare içinde toplanması gibi. Bu ifade özelliğinin birbiriyle ilişkili sözcüklerin kavram alanlarını belirginleştirmek, söylenmeyen diğer öğeleri de hatırlatmak ve metnin ana fikrini hissettirmek, yazarın ya da şairin üslubunu belirlemek gibi işlevleri vardır.

Örnekler:

Aramazdık gece mehtâbı yüzün parlarken
Bir uzak yıldıza benzerdi güneş sen varken (F. Nafiz Çamlıbel)

Bu dizelerdeki "mehtâb (=ay aydınlığı)'', "yıldız'' ve "güneş'' birbirleriyle ilişkili sözcükler oldukları için bu üç sözcüğün bir arada kullanılmasıyla beyitte bir tenâsüb meydana gelmiştir.

Sanma kim bâd-ı hevâdan saçılur hâk üzre âb
Nâr-ı âhumdan arak-rîz olur ey meh-rû sehâb (Emrî)

"Ey ay yüzlü güzel! Yağmurun toprak üzerine kendiliğinden döküldüğünü sanma, çektiğim ahın ateşinden bulut terlemiştir, senin yağmur sandığın onun ter damlalarıdır.'' anlamındaki bu beyitte de "anâsır-ı erba'a'' denilen "havâ'', "hâk (=toprak)'', "âb (=su)" ve "nâr (=ateş)'' bir arada zikredilerek bir tenâsüb meydana getirilmiştir.

Tensik
- Tensîk-ı Sıfat
- Tefrik
- Taksim
- Cem'
- Müzâvece
- Leff ü Neşr

Leff ü neşr (Sıralı Açıklama) Edebi Sanatı: Genellikle bir beyit içinde, birinci dizede birkaç şeyi anlattıktan sonra, ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlik ve karşıtlıkları belirtmeye leff ü neşr denir. Bu sanat düzyazıda da görülebilir.

Teşbih ve istiare ile yakından ilgili olan bu sanat, ilk dizede söylenenlerin ikinci dizede düzenli ya da düzensiz açıklanışına göre ikiye ayrılır.

Örnekler:

"Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr ü kıymetten

"Sen bana en sadık arkadaştın
Gönlümde ateştin, gözümde yaştın
Ne diye tutuştun, ne diye taştın
Beni kıskandırıp durmalı mıydın?"

"İşte gördüğünüz üzere, savaş ve barışa işaret olarak, bir elimizde kan dökücü mızrak, bir elimizde de zeytin dalı var; ikisinden birini seçerek kabul buyurunuz."

"Deli eder insanı bu deniz, bu gökyüzü
Göz kırpar yıldızlar, türkü söyler balıklar."

"Bakışların kor ateş / Duruşun durgun su/ Biri yakar, biri boğar."

"Ârızın yâdıyla nemnâk olsa müjgânım nola
Zâyi olmaz gül temennâsıyla vermek hâre su

"Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz."

Geniş Açıklama:

Leff ü Neşr: Sözlük anlamı "dürme, toplama ve yayma'' olan leff ü neşr, bir ibarede iki ya da daha fazla sözcüğü veya hükmü zikrettikten sonra bunlarla ilişkili sözcük ya da hükümleri sıralamak yoluyla meydana getirilen bir ifade biçimidir.

Bu sanat, "bir ibarede önce birtakım unsurları söylemek, sonra da bunların her biriyle ilgili başka unsurları sıralamak'' şeklinde de tanımlanabilir. Bu anlatım tekniğinde önce söylenenler leff(=toplama)i, sonrakiler de neşr(=yayma)i meydana getirirler. Leff ü neşrde kullanılan unsurlardan hangisinin hangisiyle ilişkili olduğu belirtilmez; bunu belirlemek okuyucu ya da dinleyiciye bırakılır.

Sihr-i Helâl

C-LAFIZLA (SÖZLE) İLGİLİ SANATLAR

İştikâk

Cinâs

Kalb

Akis Aks

Seci'

Tarsi'

İade

Reddü'l-acüz Ale's-sadr

D-HARF ve YAZIYA BAĞLI HÜNERLER

Muammâ'

Lugaz

Harflerin Şekil ve Düzenlerine Bağlı Hünerler
a) Mühmel
b) Mu'cem
c) Hayfâ
d) Raktâ'
e) Tashîf
f) Mûsil (Mevsil)
g) Mukattâ'
h) Mütelevvin
i) Leb değmez


Yorumlar - Yorum Yaz