• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pages/Ders-Akademi/1405878436342260

Üyelik Girişi

TÜR VE ŞEKİL BİLGİSİ



TÜR VE ŞEKİL BİLGİSİ

 

  • ŞİİRDE AHENK UNSURLAR
  • KONULARINA GÖRE ŞİİR TÜRLERİ
  • SÖZ SANATLARI
  • DÜZYAZI TÜRLERİ

a. Hece ölçüsü: Şiirdeki tüm dizelerin hecelerinin sayısının eşit olması esasına dayanır. Hece ölçüsü Türklerin bulduğu bir ölçüdür. Bilinen en eski Türk şiirlerinde de bu ölçü kullanılmıştır. 7’li, 8’li, 11’li hece ölçüsü kalıpları en çok kullanılan kalıplardır.

Durak: Ölçü kalıpları içerisindeki durma yeridir. Hece ölçüsünde duraklar sözcükleri bölmez.

b. Aruz ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin açıklık kapalılık esasına bağlı olan bir ölçü sistemidir. Sonu ünlü ile biten heceler ‘’açık’’, sonu ünsüzle biten heceler de ‘’kapalı’’ hece olarak adlandırılır. Ayrıca uzun ünlülü heceler ile dize sonundaki heceler daima kapalı kabul edilir. Aruz ölçüsünde duraklar sözcükleri bölebilir.

O be nim mil / le ti min yıl / dı zı dır par /  la ya cak

 .   .   -     -      .   .  -    -     .   .   -    -       .   .     -

Fe i   la  tün    Fe i   la  tün   Fe i   la  tün    Fe  i  tün

Aruz vezninde hecelerin kısalığı ve uzunluğu esas olduğu için bazı Türkçe kelimeler kısa olduğu halde vezin gereği uzun okunur; buna imale denir. İmale kısa heceyi uzun yapar. Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı uzun seslerin vezin gereği kısa okunmasına da zihaf denir.  Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine ulanır. Buna ulama denir. Ulama kapalı heceyi açık yapar.

c. Serbest Ölçü: Herhangi bir sisteme bağlı olmayan ölçüdür.19.yüzyıl sonlarından itibaren edebiyatımıza girmiştir.

4. Uyak (Kafiye) ve Redif:

Uyak: Dize sonlarında bulunan ve görevleri farklı olan ses veya ek benzerlikleridir.

Redif: Mısra sonlarında bulunan aynı görevdeki ses, ek ve kelime tekrarlarıdır.

Her yalana kanmışım                            kafiye:’’an’’
Her söze inanmışım                              redif: ‘’mışım’’
Ben artık sevgiden de
Bıkmışım, usanmışım

Uyak Çeşitleri

a. Yarım Uyak: Sadece bir ünsüzün benzeşmesiyle oluşan kafiyeye yarım uyak denir.

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun

b. Tam Uyak: Biri ünlü biri ünsüz olmak üzere iki sesin benzerliğiyle oluşan uyağa tam uyak denir.

Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler
Tak, tak ayak sesimi aç köpekler işitsin
Yolumda bir tak olsun zulmetten taş kemerler

c. Zengin Uyak: En az üç sesin benzerliğiyle oluşan uyağa zengin uyak denir.

Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.

d. Cinaslı Uyak: Aynı seslerden oluşan; fakat farklı anlamları karşılayan kelimelerle yapılan uyağa cinaslı uyak denir. Cinas bir kelimenin tekrarı değildir. Aynı kelimenin aynı anlamla tekrar etmesine redif denir.

Örnek:      
‘’Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz kışım yazıma’’

Bu beyitteki ‘’yazıma’’ sözcüklerinin yazımı aynıdır; ancak birinci dizede kaderime anlamında ikinci dizede ise yaz mevsimi anlamında kullanıldığından cinaslı uyaktır.

NOT: Yazımları ve anlamları aynı olan iki sözcük redif; yazımları aynı ancak anlamları farklı olan iki sözcük cinaslı kafiye oluşturur.

NOT: Uzun okunan ünlüler iki ses değerinde kabul edilir.

Uyak Düzeni (Şeması) ve Çeşitleri

Şiirler uyaklanış bakımından dörde ayrılır:

a. Düz uyak: Uyaklı kelimeler aaxa veya aaab şeklinde sıralanmışsa buna düz uyak denir.

Hiç anılmaz olmuş atalar adı                                    
Beşikte bırakmış ana evladı                                      
Kırılmış yetimin kolu kanadı                                    
Zulüm pençesinden aman kalmamış

b. Çapraz uyak: Uyaklı kelimeler abab şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında                 
Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum             
Yolumun karanlığa saplanan noktasında                  
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum
                                                           Necip Fazıl Kısakürek

c. Sarma uyak: Uyaklı kelimeler abba şeklinde sıralanmışsa buna sarma veya sarmal uyak denir.

En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü                             
Titrek elleriyle gererken yayı                                     
Her yandan bir merak sardı alayı                               
Ok uçtu, hedefin kalbine düştü

 








KONULARINA GÖRE ŞİİR TÜRLERİ

     Bir şiiri anlamlı olarak okuyabilmek için vurgu ve tonlamalara dikkat etmek gerekir. Vurgu ve tonlamalara dikkat edilerek okunan bir şiir etkili olur. Ancak bir şiiri güzel okuyabilmek için o şiirin hangi tür şiire girdiğini de bilmek gerekir. Konularına göre şiir türleri aşağıdaki gibidir:

 

1. LİRİK ŞİİR:

İçten gelen heyecanları coşkulu bir dille anlatan duygusal şiir türüdür. Her ulusun ilk şairleri yapıtlarını saz eşliğinde söylerlerdi. “Lir” de telli bir saz olduğu için, sonraları içe doğan türlü duyguları anlatan şiirlere lirik denmiştir.

Örnek:

ÇOCUKLUĞUM

Çocukluğum, çocukluğum...

Uzakta kalan bahçeler,

O sabahlar, o geceler,

Gelmez günler çocukluğum.

 

Çocukluğum, çocukluğum...

Gözümde tüten memleket,

Artık bana sonsuz hasret,

Sonsuz keder çocukluğum.

 

Çocukluğum, çocukluğum...

Bir çekmecede unutulmuş,

Senelerle rengi solmuş,

Bir tek resim çocukluğum.

Ziyan Osman SABA

 

2. PASTORAL ŞİİR:

Doğa güzelliklerini, orman, yayla, dağ, köy ve çoban yaşamını ve bunlara karşı duyulan özlemleri anlatan şiir türüdür. Pastoral sözcüğü “çobanlara ilişkin” demektir.

Örnek:

KAR YAĞMIŞ

Bu gece yine kar yağmış, ne güzel!

Bembeyaz oluvermiş bahçeler yollar.

Sanki yerlere serilmiş bulutlar,

Bir gecede ihtiyarlamış heykel.

 

Ne olmuş, çiçek mi açmış ağaçlar?

Nereye gitmiş bu kadar hayvan?

Bu ne göz alan beyazlık böyle,

Basmaya kıyamıyor insan....

Şükrü Enis REGÜ

 

3. DİDAKTİK ŞİİR:

Belli bir düşünceyi aşılamak ya da belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, ahlaki bir ders çıkarmak amacıyla öğretici nitelikte yazılan şiir türüdür. Manzum hikayeler ve fabllar bu türe girer.

Örnek:

DİNLE VATANDAŞ

Kulak ver sözüme, dinle vatandaş

Uyma lâklak edip gülüşenlere.

Seni meşgul eder, işinden eğler,

Karışır tembel perişanlara.

 

Adım at ileri, geriye bakma,

Bir sağlam iş tut da elden bırakma,

Saçma sapan sözler hep delip takma

Allah’ın yardımı çalışanlara.

Âşık Veysel

4. EPİK ŞİİR:
Konusu savaş, kahramanlık, yiğitlik ve yurt sevgisi olan ya da tarihsel bir olayı coşkulu bir anlatımla işleyen uzunca şiirlere denir.

Örnek:

ZAFER TÜRKÜSÜ

Yaşamaz ölümü göze almayan,

Zafer, göz yummadan koşana gider.

Bayrağına kanının alı çalmayan,

Gözyaşı boşana boşana gider!

 

Kazanmak istersen sen de zaferi,

Gürleyen sesinle doldur gökleri,

Zafer dedikleri kahraman peri,

Susandan kaçar da koşana gider.

 

Bu yolda herkes bilir, ey delikanlı,

Diriler şerefli, ölüler şanlı!

Yurt için dövüşen başı dumanlı,

Her zaman bu şandan o şana gider.

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

 

5. SATİRİK ŞİİR: Kişilerin ve toplumun aksak yanlarını hicveden, yeren şiir türüne denir.

Örnek:

KUYRUKLU ŞİİR

Uyuşamayız, yollarımız ayrı;

Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;

Senin yiyeceğin kalaylı kapta;

Benimki arslan ağzında,

Sen aşk rüyası görürsün, bense kemik.

 

Ama seninki de kolay değil kardeşim,

Kolay değil hani,

Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü.

Orhan Veli KANIK

TEŞBİH (BENZETME)

Aralarında türlü yönlerden karşılaştırılarak benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden zayıf olanı, nitelikçe daha üstün olana (güçlü olana) benzetme sanatıdır. Ancak, sözcükler gerçek anlamda da kullanılabilir.
 
Bir benzetmede dört öğe bulunur:
Benzetilen: Başka bir şeye benzetilen varlıktır.
Kendisine benzetilen: Nitelikçe daha güçlü olan varlıktır.
Benzetme Yönü: Benzetmenin hangi yönden yapıldığını anlatır.
Benzetme Edatı: Benzetmede benzerlik, eşitlik, karşılaştırma… ilişkisi kuran edatlardır.
Bunlar, gibi, sanki, kadar, tıpkı… vb sözcüklerdir. Bu öğelerden ilk ikisi “temel”, son ikiside “yardımcı” öğelerdir.

TEŞHİS (Kişileştirme)
 
İnsan dışındaki varlıklara ya da kavramlara insan kişiliği kazandırma sanatına kişileştirme (teşhis) denir.
 
Bulutlar gözyaşı döktüler.(Teşhis) (aynı zamanda kapalı istiare)
Bu cümlede “bulutlar” insanlara özgü bir nitelik olan “gözyaşı dökme” özelliği ile tanıtıldığı için kişileştirme sanatı yapılmıştır.
 
 
Güğüm bir gün, testiye:
“Yola çıkalım” dedi.
Testi: “korkarım” dedi.
Evde kalmak istedi.
Bu dörtlükte de “kişileştirme” ve “konuşturma” sanatı vardır.
 
Yüce dağlar birbirine göz eder,
Rüzgar ile mektuplaşır, naz eder,
İçmiş gibi geceyi bir yudumda
Göğün mağrur bakışlı bulutları     (Bu dizelerde de “kişileştirme (teşhis)” yapılmıştır.)
 
Salındı bağçaya girdi
Çiçekler selama durdu
Mor menevşe boyun eğdi,
Gül kızardı hicabından

İntak (Konuşturma)
İnsanın konuşma yetisinin başka varlıklara aktarılmasına da intak (konuşturma) sanatı denir.

Bülbül, “senin nazını çekemem…” diyordu. Güle.
Bu cümlede “bülbül”, hem “naz çekme” özelliği ile kişileştirilmiş, hem de insanlar gibi konuşturulmuştur. Burada kişileştirme konuşturma sanatı birlikte kullanılmıştır.

MÜBALAĞA (Abartma)
 
Bir varlığı, olayı ya da düşünceyi olduğundan çük daha büyük (ya da küçük) gösterme sanatıdır. Mübalağa, günlük yaşamda sıkça başvurulan bir anlatım yoludur. Mizah (gülmece) yazarları, insanları kusurlu yanlarını belli bir abartma ölçüsüyle ortaya koyarlar.
 
Sekizimiz odun çeker
Dokuzumuz ateş yakar
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.
 
Kaygusuz Abdal’ın bu dörtlüğünde, sekiz kişinin ateş yakmasına karşın kazın pişmeyişi abartmalı bir biçimde anlatılarak mübalağa sanatı yapılmaktadır.
               
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir. Savrulur enkaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak,el, ayak
Boşanır sırtlara, vadilere sağnak, sağnak!
 
Bu dizelerde anlatılanlar abartıdır. Burada da mübalağa sanatı vardır.
 
Ak gerdanında benler öldürdü beni
Bu dizede de “benlerin şairi öldürmesi” bir abartıdır.


Öykü (Hikâye)

Yaşanmış veya yaşanabilecek olayları kısa, fakat ilgi çekici bir şekilde anlatan yazılara öykü denir. Öyküde ele alınan olayın fazla derinliğine inilmez. Öykü kahramanları sınırlı sayıdadır ve onların kişilikleri üzerinde derinlemesine durulmaz.
 

Roman

Hayattan alınan veya hayalde kurulan, bir başka ifadeyle olmuş veya olması mümkün olan olayları, gerçeğe yakın ve ayrıntılı bir biçimde anlatan yazı türüdür.

Romanın başlıca özelliği uzun olması, kişilerin sayıca çok olması ve bu kişilerin hayatlarının ayrıntılı bir şekilde anlatılmasıdır.

Roman, hikâyeye göre daha uzundur, kişi sayısı da daha fazladır.

 

Masal

Genellikle halkın, hayal dünyasında oluşturduğu ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, doğa dışı varlıklara yer verip çoğunlukla insanların belli olmayan bir yerde ve zamanda başından geçen, olağan dışı olayları aktaran bir anlatı türüdür.

Masal, sözlü edebiyat ürünüdür ve kimin tarafından üretildiği belli değildir. Masallarda tekerlemeler bulunur. Masalların sonunda iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.

Deneme

Bir yazarın, herhangi bir konu üzerinde özel görüş ve düşüncelerini iddiasız, kesin sonuçlara varmaksızın, yazdığı yazılardır.

Denemede yazar, düşüncelerini kendi kendisiyle konuşuyormuş gibi dile getirir.

Deneme yazarı, konu ile ilgili duygu ve düşüncelerini araştırır; eleştirisini, teklifsiz samimî bir dille yapar.

 

Makale

Sanat, bilim, eğitim, politika, ekonomi gibi konularda bir düşünceyi açıklamak, savunmak, kanıtlamak, bilgi vermek amacıyla yazılan gazete ve dergi yazılarıdır.

Makaleler, çeşitli konular hakkında bilgi vermek ve düşünceleri açıklayıp kanıtlamak için yazılır.

 

Mektup

Birbirlerine uzak olan insanların, haberleşmek, bir şey sormak veya istemek amacıyla yazdıkları yazılardır.

Mektubun; aile mektupları, arkadaş ve dost mektupları, iş mektupları, edebî mektuplar ve resmî mektuplar gibi türleri vardır.

Fabl

İnsan dışındaki varlıklara, insana ait özellikler verilerek onların konuşturulduğu, genellikle manzum biçimde oluşan, sonucunda ahlâkî bir ders çıkarılan hikâyelerdir.

 

Fıkra

Günlük olayları, yurt sorunlarını ya da herhangi bir konuyu belli bir görüşle ele alan kısa yazılara fıkra denir. '

Fıkrada, konu sınırlaması yoktur. Konu herkesin anlayacağı bir dille yazılır. Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir.

 

Anı (Hatıra)

İnsanların, başlarından geçen veya görüp tanık oldukları olayları edebî bir dille anlattıkları yazılara anı denir.

Yazar olayları kendine göre anlatır. Anı yazıları, olayların üzerinden bir süre geçtikten sonra yazılır.

 

Söyleşi (Sohbet)

Karşılıklı konuşma havası içinde yazılan yazı türüne söyleşi denir. Genellikle günlük olaylar konu olarak ele alınır. Konuşma diliyle ve samimî bir hava içinde yazılır.

 

Gezi Yazıları (Seyahatname)

Yurt içinde veya dışında gezilip görülen yerlerin insanlarının ve çevre özelliklerinin canlı bir şekilde anlatıldığı yazı türüne gezi yazısı denir. Gezi yazılarında okuyucu bilgilendirilir.

 

Tiyatro

Olayları, oluş halinde sahnede göstermek üzere yazılmış eserlere tiyatro denir.

Tiyatro edebî türler içerisinde en canlı ve yaşama en yakın olanıdır. Tiyatro, seyirciyi hem görsel hem işitsel yönlerden etkilediğinden önemli bir türdür.

Tiyatro Türleri

Trajedi (Tragedya): Soyluların ya da önemli kişilerin başlarına gelen yıkımları, kötü kaderlerini konu alan oyunlardır.

Dram: Hem acıklı hem de gülünç olayları ele alıp işleyen tiyatro türüdür.

Komedi (Komedya): insan yaşamının gülünç yanlarını alaylı bir dille sergileyen, güldürücü ve neşeli oyunlardır.

 

Biyografi (Yaşam öyküsü)

Tanınmış kişilerin hayatlarını, yaptıklarını anlatan yazı türüne biyografi denir.

 

Otobiyografi (Öz yaşam öyküsü)

Ünlü kişilerin kendi hayatlarını anlattıkları yazı türüne otobiyografi denir.


Yorumlar - Yorum Yaz